okuma Okunma [3974]

KALPLERİ DEĞİŞENLER

KALPLERİ DEĞİŞENLER

 İslam insanlara sunulan ilahi bir nimettir. Yine İslam insanlara sunulan ilahi bir rahmettir. Fakat rahmet görülmeyen yerden çıkar. Onu söyleyeyim.

Bir örnek verecek olursak; bulutların arasında ne var? Hiçbir şey yok. Bulutlar normal bir duman.

Yani siz gökyüzünde beyaz bir dağ yığını gibi görüyorsunuz. Ama o dağ yığını, o duman yere indiği zaman içine gidiyorsunuz belli bir yığın değil, sadece duman olarak görüyorsunuz. Allah (c.c.)rahmetini, yağmuru o yoktan gönderiyor.

Yani rahmet sizin göremediğiniz bir yerden geliyor. Sizin göremediğiniz bir şekilde insanlara, sizlere, bizlere intikal ediyor.

Kişi rahmetin geldiği yeri göremeyince rahmete nankörlük etmiş oluyor.

Nankörlüklerin aslı ise körlükten ibarettir.

Örneğin; insanların hanelerine Allah-u tealanın rahmetini getirirsiniz, Kuran, zikir, salâvat getirirsiniz. Çokları beğenmez.

Peki, soralım bakalım, Kuran nedir? Allah kelamıdır. Allah kelamı konuşulunca sahibi kim oluyor? Allah oluyor. Yani siz ayeti okuyorsunuz Allah’ın sizin evinizde kelamları konuşuyor. Hadis-i şerifler okunuyor, Allah Resulü sizin evinizde konuşuyor.

 Yani size Allah ve Resulü komşu, misafir olmuş. Dolayısıyla Allah ve resulünün olduğu yerde ne olur? Huzur, rahmet, bereket, hidayet, hikmet olur.

Sizin aklınızın yetmediği, dilimizin tarif edemeyeceği nice, nice rahmetler gelir. Bereketler gelir, mağfiretler gelir.

Örneğin; bir kul affedildiğini görebiliyor mu? Göremiyor. Ama gören yok mu var. Alameti yok mu? Var. Mesela bir kul Allah’ı sevenlerin yanında huzur buluyorsa o kul mağfiret edilmiş demektir.

Yani zikir, ibadet, Kuran meclisinde eğer bir kişinin gönlü rahat ediyorsa o kişi affedilmiş demektir.

Eğer bir kişinin gönlü zikir, ibadet, itaat meclisinde huzursuz oluyor, kaçmak istiyorsa bu insan mağfiretten uzak, rahmetten uzak kalbine, gönlüne Allahın rahmeti işlemiyor demektir.

Hocam bu adam rahmet içinde bizimle beraber diyebilirsiniz. Olabilir. Allah-u tealanın rahmeti taşa da yağıyor, toprağa da yağıyor diyebilirsiniz.

Toprak o yağanı içine çekip, içindeki dökülen tohumları zenginleştirerek insanlara sunuyor.

Taş ne veriyor? Taş yağan rahmeti alamıyor, yağan rahmet yine toprağa iniyor. Taş rahmetsiz, bereketsiz kalıyor. Bugünün insanı taşlaşmış bir kalbe sahip.

 Rahmetsiz, sevgisiz, muhabbetsiz, İlim okusa da okuduğu ilim haksız olduğu için, Haktan uzak olduğu için o insanın kalbine, gönlüne ilahi rahmeti eriştirmiyor.

Yani taşlaşmış bir gönül rahmeti tepiyor. Alamıyor, almaktan mahrum kalmış. Bu taşı ne eritir. Taşı eritecek madde asit. Dikkat edin! Hatta tarihin birinde bir memlekete gittim, bir ağaç gördüm. Kış gününde, armut ağacı yem yeşildi ve çok dikkatimi çekti.

Bu mevsimde bu ağacın yeşermesi hayra alamet değil, bu nedir dedim. Yanımdaki arkadaş o memleketli idi,

Bana şu cevabı verdi.

Hocam o gördünüz armut ağacı, fakat o yeşeren armudun yaprakları değil dedi. Kuşlar sarmaşığa benzeyen bir ot var, o otun tohumlarını getirip onun üzerinde yiyorlar dedi.

   Yuvaları var. O kuşlar o tohumu döktüğü zaman, ağaçların üzerinde yetişiyor, bütün ağacın dallarını sarıyor, o ağacı sahibi temizlemezse ağaç kuruyup gidiyor dedi.

Ama siz yazın dahi yeşil görüyorsunuz fakat o ağacın dallarını kesip temizlemezseniz o ağacın kökünü de kaybediyorsunuz.

Bugün şöhret kargaları, şehvet kargaları (dansözler, şantözler), menfaat kargaları (siyasiler) insanlarımızın gönüllerini taşlaştırdılar, kirlettiler. İnsan kalbi değil de, başka bir mahlûkun kalbine çevirdiler.

Fakat Allah-u tealanın rahmeti insanoğluna hem hususidir, hem de umumidir. Yani diğer mahlûklara olanca, yaşatmak, yönetmek, idare etmek için rahmet umumidir.

Ama insanoğluna rahmeti tecellisi biraz hususidir. İnsanoğlu bu ilahi rahmeti, diğer mahlûkların aldığı kadar alıyor.

Yani şehvete, şöhrete, edepsizliğe, hayâsızlığa yönelen insanların Allah-u teladan aldığı rahmet diğer mahlûkların aldığı rahmet kadar kalıyor.

Yani ye, iç, dışarı çıkar. Gübre fabrikası gibi, ye, iç, tuvaleti şenlendir. Hayatını yaşamaktan başka arzusu yok. Bizim insanlarımızın kalpleri adeta böyle olmuş, değiştirilmiş.

 Adeta başka bir mahlûkun kalbi takılmış, insanlığını, görevini, zikrini, Yaratanı, Yaratana kulluğunu unutmuş, diğer insanlara hayrı emretmeyi unutmuş, unuta, unuta kendini de unutmuş, başka mahlûklara dönmüş.

Şeyhimiz Bünyamin Yıldırım Hazretleri o gibi insanlar için bize şöyle buyururlardı.

 Bunların dışı camii gibi, içi kilise buyururlardı.

Yani küfre gitmiş bir kalbe sahip. İmansızlaşmış bir fikre sahip. Bugün insanlarımız böyle bir felakete doğru gidiyor. Bu felaketten kurtuluşun ipi nerde? Derseniz.

Allah’ı sevenlerin elinde, dilinde, gönlünde. Allah’ı sevenlerle beraber olduğunuz zaman,

Allahın ipine yapışmış oluyorsunuz. Çünkü Allah’ı sevenler kula Allahın ipini uzatıyor.

         Ama fasıklar da diyor ki; Allah varken niye ona boyun eğiyorsun. Bunu diyen fasıktır. Burada kimse kimseye boyun eğmiyor. Hakkı söyleyeni dinliyor. Hiç kimsenin hiç kimseye burada boyun eğdiği yok.

Kişi Hakkı seveni, Hak kelamı dinliyor, imanını yeniliyor, itikadını tazeliyor, sevgisini artırıyor, sevgisizlikten kurtarıyor. Burada kimsenin kimseye itaat ettiği yok. İyi biliniz ve iyi bilsinler ki bizim itaatimiz hakkadır, biz hakkı dinler hakkı dinletiriz.

Yine iyi biliniz ki: şahıslara itaat edenler miting meydanlarında birbirlerine secde edercesine, birbirlerinin yağcılığını, birbirlerinin uşaklığını yaparlar.

İşte itaat odur. Burada kimse kimsenin uşaklığını yapmaz, burada kimse kimseye itaat etmez, burada itaat Hakkadır, burada Resulullahadır, itaat Allah kelamınadır, Rasulullah kelamınadır. Bunun adına da İslam ahlakı denir.