okuma Okunma [3555]

MEVLÜT KANDİLİ SOHBETİ

MEVLÜT KANDİLİ  SOHBETİ

Uzaktaki Rasulullahdan faydalanamayız. Çünkü uzaktaki ısı insanı ısıtmaz. İlk evvela Resulullah efendimizin doğumunu kutlamak niyetinde olan kardeşlerimiz. Resulullah efendimizin, biliyorsunuz. Vefatı da gerçekleşti, doğumu da gerçekleşti. Doğumu şerefli bir doğum hem de öyle şerefli bir doğum görülmemiş.Dünyada öyle şerefli bir insan görmemiş, görmeyecektir de.Vefatı da inanan insanları yasa boğmuş. Onun vefatı kadar acı bir vefat daha yaşanmamış, yaşanmayacaktır da.

      Tabi Resulullah efendimizin doğum günlerinde veya vefat yıl dönümünde, ahirette intikalinde insanlar bir araya geldikleri zaman Resulullah efendimizin doğumunu dünyaya bir Resulullah gelecek diye kutlamamalı. Veya Resulullah doğdu da biz o günü kutluyoruz diye de düşünmemeli.

  Rasulullah efendimizin doğduğu o gece mübarek geceki kâinat aydınlandı. Cinlerin semaya çıkışı yasaklandı. Kâhin ve büyücülerin dilleri tutuldu. Öyleyse bizler bugün öyle anlamalıyız ki, öyle bir Resulullah beklemeliyiz ki İlk evvela gönüllerimizde, kalplerimizde, duygu ve düşüncelerimizde fırtına gibi esen cinlerin nefsin vesveselerinden kalbimizin, gönlümüzün bütün duygularımızın arınmasını düşünmeliyiz. Veya arınmasını Cenabı Haktan dilemeliyiz.

Öyle bir dileğimiz arzumuz olmalı ki. O gün cinlerin göğe çıkması nasıl yasaklandıysa bu günde bizim gönüllerimize giriş çıkışları yasaklanmalı. Öyle bir arzumuz olmalı.

Bu gün ve hayatımızın bütün noktalarında cinlerin duygularımıza vesveseleri yasaklanmalı. Böyle bir muradı, böyle bir dileği, böyle bir düşünceyi, kalplerimiz gönüllerimiz arzularsa Allah’u Tealada bizim imanlarımıza güç kuvvet vererek o mahlûkların vesveselerini kalp ve gönüllerimizden alı kor.

İşte böyle bir arzu olunca kulda Resulullah efendimizin doğumunu kutlamış veya o kutlu doğumdan, cihanı aydınlatan o doğumdan, kâinatı aydınlatan o doğumdan, karanlık gönüllerini duygu ve düşüncelerini Resulullah efendimizin nuruyla aydınlandığını, aydınlattığını kısaca kendi dünyamızı Resulullah efendimizin nurunun aydınlattığını tefekkür etmeliyiz.

 Öyle bir arzuda, öyle bir niyette, öyle bir samimiyette olursak işte o kandildeki Resulullah efendimizin hürmetine kâinata nurunu akseden, dünyaya nuruyla akseden, geceyi nuruyla aydınlatan Cenabı Hakkın rahmet nazarından, bereket ve mağfiret nazarından, hidayet nazarından nasibimizi alma şerefine bahtiyarlığına erişe bilelim.

Bunun haricinde Resulullah efendimizin doğduğu böyle bir gecede bir hikâye misali efendimizin hayatını tekrar, tekrar anlatmanın fazla bir yararı olmaz. Sevabını alırsınız ama sevabından öteye bizim arzumuz uyanmaktır, uyarmaktır.

Duygularımızı, gönüllerimizi, düşüncelerimizi Allah’ın razı olduğu düşünceye getirmektir. Uyanmakta ki muratta bu olmalıdır. Uyanmak, kalp gözünün açılması demek değildir.

Allah’ın razı olduğu bir düşüncede ancak temizlenen bir kalpten gönülden Allah’u Teala öyle bir kuldan razı oluyor. Onun adına da uyanmak deniyor.

İnsanların şöyle bir düşünceleri var, Müslüman’a hiç yakışmayan düşünce.  Öyle bir kirlenmiş duyguların mahsulü ki bu Allah kullarını yarattı cennetlik mi cehennemlik mi bunu ta ezelden keşfetti. Diye düşünenler, demiş oluyorlar ki;

İşlediğim günahı bana Allah işletiyor. Benim bir sorumluluğum yok! Bütün kötülüklerini veren Allah imiş. Böyle bir kötü düşünceye kapılarak Allah’a iftira etme gibi Allah’ı suçlama gibi bir delaletin içerisine düşüyorlar.

      Sakın ha sizler böyle bir düşünce delaletine düşmeyiniz. Çünkü yüce rabbimiz buyuruyor ki;

Sana ne kadar iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kadar kötülük gelirse kendin (nefsin) dendir. Ey Muhammed seni insanlara peygamber gönderdik, şahid olarak Allah yeter.

                                                            Nisa suresi – 4/79                                            

Hâlbuki Allah’u Teâla onların düşündüğü değil. Bakın kandiller vermiş

Kâinatı dünyayı rahmetle dolduruyor ki kullarını affetsin. Yani benim Rahmetimden faydalansın. Duygularını düşüncelerini temizlesin. Benim razı olduğum kul haline gelsin. Bende ona cennetimi vereyim diye bu kandil geceleri kullara verilmiş olan açık bir çektir.

Bakın kula verdiği bir fırsat fırsatlar karşısında nasıl olurda aklı başında olan bir kul. Ezel ervahta Allah (c.c) kimini cehennemlik kimini de cennetlik olarak yaratır zannı ile Allah’a iftira edebilir. Böyle bir düşüce insanı imansız eder.

Allah bir kulu cehennemlik olarak yaratsaydı dünyada imtihan etmezdi. Ve cehennemlik olarak yarattığı kullarından ibadet istemezdi.

Bu takım düşünceler tamamen kirlenmiş duyguların, kirlenmiş kalplerin, gönüllerin insanların İslam ve iman nimetinden yoksul olduğunun alameti ve işaretidir. Böyle düşünceden Allah’a sığınırız.

Ezel ervah meselesi sayısız sır ve hikmetlerle doludur. Sırsızların aklı ve ilmi o sırları kavrayamaz. Kulun işi Allah a kulluktur. Allah a karşı kendini aklamaya çalışmak değildir.

Böyle ihlâs olmaz. Bunun adı tam tersine itikatsızlıktır, ihlâssızlıktır. Daha ileriye giderseniz bunun adı imansızlıktır.

Çünkü Allah’u Teâla kullarını hep eşit yaratmıştır. Yani ağzıyla, gözüyle, yüzüyle, eliyle, ayağıyla. Yani tamamen eşit yaratılmıştır. Ama şekilleri değişik yaratılmıştır. Neden? Kullarının birbirinin tanıması için. Herkes birbirine benzese insan,  nasıl babasını, annesini, kardeşini tanıya bilirdi.

Dolayısıyla adaletini her yerde sergilemiş. İnsanlara ahlak vermiş. O akıl, o fikir, o duygu ve o düşüncelerle Cenabı Hakkı idrak edebilme ilmini de vermiş.

Fakat insanlar hep eğitime muhtaçtır. Akılda bir yere kadar çalışır. Bütün insanlarda akıl vardır. Ama akıl nefisle iş birliği yapıp nefisle işbirliği yapan insanlarla insan alış verişte olunca aklının fehmini kaybeder. Aklını nefse esir ederek nefsinin istediği gibi düşünmeye başlarlar.

Fakat akıl Kur-an ahlakıyla, Kur-an zikriyle, Kur-an fikriyle, Resulullah sünnetiyle, Ehlullahın terbiyesiyle akıllar terbiye edilirse, nefisler terbiye edilir.

Ve akıllar eğitilirse işte o zaman kuldaki Allah’ın verdiği akıl nimeti özgür kalarak, özgür bir düşünceyle zaten akıl Allah’ı tanıyan bir varlıktır. Yani Allah’u Teâla ahlakı yarattığı zaman sordu?

— Ey akıl sen kimsin ben kimim?

Ahlak dedi ki

— Yarabbi sen beni yaratan Mabut, ben senin yarattığın mahlûkum dedi.

O zaman Cenabı Hak nefsi yarattı nefse sordu.

— Sen kimsin ben kimim?

Nefis;

— Sen, sensin ben benim dedi.

Allah’u Teâla nefsi cezalandırdı. Biliyorsunuz hadiseyi uzatmaya gerek yok. Fakat nefsi cezalandırdı. Nefiste cezaları hiç itirazsız kabul etti. Yani ceza çekmeye razı oldu, Allah’u Teâla’yı tanımaya razı olmadı.

Fakat Allah’u Teâla ahlaka buyurdu;

Ey ahlak ben seni yarattım bu nefsi de yarattım gördün. Senin beni tanıdığın gibi bu nefis beni tanımadı. Beni tanımayan bu nefsi bende sana verip seni dünyaya imtihan etmeye göndereceğim. Bana itaat edersen cennetler, köşkler, saraylar, huriler, kılmanlar hepsi senin. Dilediğin, dilemediğin kadar. Nimetlerim senin ebedi olarak.

Ama nefise uyar da beni tanımazsan bu nefis gibi bende seni cezalandırırım.

Şimdi bizi dünyaya gönderen Allah herkese eşit bir şekilde ahlakı nasip etmiş. Fakat bizim akıllarımız şeytanların hileleriyle, oyunlarıyla, şeytan tabiatlı, şeytan ahlakına bürünmüş insanların fısıltılarıyla bizim duygularımız düşüncelerimiz kirlenmiş ve biz Allah’ın razı olduğu bir şekilde düşünemediğimizden, aklımız nefse esir olmuş Hakkı bilemiyoruz. Hak ehlini bilemiyoruz. Hakkı söyleyeni bilemiyoruz.

Maddecilere esir olmuş, menfatçılara esir olmuş, şehvet preslere, esir olmuş, şöhret preslere esir olmuş. Bir nefsin sahibi haline gelmişiz.

Bugün bakıyorsunuz gençlerimizin çoğu futbol delisi. En büyük kandilini onlarla kutlamışlar, kutluyorlar. Bugün biraz dolandım gelirken maç vardı dağılmışlar maçtan. Fener bahçe stadında en büyük kandilini kutlamışlar. Sesler Kadıköy’ü sallıyordu. Tabi biz sonuna yetiştik Allahtan ki!

  Onların o coşkusu bizde var mı? Yok değil mi? Onlar öyle bir coşkudaki, çünkü ilahlarıyla baş başa, Hani futbol severler vardır, derler ki; hocam sende ağır konuşuyorsun diyebilirler.

Ama gerçek ortada kardeşim bakın görün. Onların coşkusu bizde var mı? Onların o ateşi bizde var mı? Hakem bir haksızlık yaptı diye sahaya iniyorlar, hakemi dövüyorlar. Futbolcuları dövüyorlar. Seyirciler birbirini öldürüyor, yaralıyor, neler, neler oluyor. Şu ateşe şu coşkuya bakın.

Ama biz vatandaşı sohbete zorla getiriyoruz. Hatırını soruyoruz. Altına halısını minderini koyuyoruz çorbasını çayını veriyoruz, yinede memnun edemiyoruz.

O futbol sahalarında altınıza halımı koyuyorlar sizin. Sünger mi koyuyorlar. Altlarındaki ne bunların, beton değil mi? Beton veya tahta, ben sevmem gitmedim bilmiyorum.

 Küçük sahaları dıştan gördüm de, o büyük sahalara hiç girmedim. O kapalı alanları görmedim. Bu adam betona oturuyor, Orada rahatsız olmuyor.  Burada halıların üstünde adam diyor ki otur, otur canım sıkıldı veya yoruldum.

Betonun üstünde yorulmuyor. Neden biliyor musunuz? Çünkü sevdasıyla baş başa. Bunun adına tasavvufta ve Kuran ahlakında ilahı ile baş başa denir.

Firavunla helak olanları Kur’an-ı Kerimde Cenab-ı Hak anlatırken ayetlerde firavun ailesi diye bahseder. Firavun askerleri, falan filan değil. Firavun ailesi diye bahseder. Yani onun çocukları.

Demek ki şimdi Müslümanların arasında gizlenmiş bir futbol ailesi var şimdi. Onlar futbol ailesinden. Mabudları kim? Herhalde oynayanlar. Şimdi biz Hakkı seven bir aile olmalıyız. Müslüman da o şuur olmalı.

Yani Hakkı seven Hakka giden bir aile, Hak derdini paylaşan bir aile, Müslüman birbirini böyle görmeli. İşte o zaman Kur’an ahlakı sende mevcut olur. Kur’an ahlakının kıvılcımları duygularında açılır.

Sünneti yaşayan bir aile sünnet ailesi olur. Böyle bir şuur, böyle bir arzu olmalı kulun gönlünde sevdasında.

Ama diğerlerine böyle dedin mi ağır olur adam seviyor. Neyi seviyor? Futbolu seviyor. Neyi seviyor? Hiç tanımadığı kişileri seviyor. Ne garip şey değil mi? Hiç akrabası olmayan birini seviyor, taparcasına. Hiç yüzünü de görmemiş.

 Ama bir kişi bir Allah dostunu severse vay efendim puta tapıyor. Bunlar Allah’a değil Allah dostuna tapıyor, diye kıyameti koparıyor budala. Eee biz bu gibi sözlere gücenmiyoruz peki sen niçin küplere biniyorsun, acaba? Öğrenelim

 Yani bir kişi Allah dostunu Allah için severse puta tapınır oluyor. Birilerinin kanalına göre Allah’ı inkâr eder oluyor. Ama futbolcuyu seven, sevmiş oluyor, tapmamış olmuyor. Kime göre? İnkârcılara göre.

Bunların ölçüsünü bu şekilde, değerlendirin hesabını da siz yapın.

Mübarek kandil gecesinin feyiz ve bereketinden faydalanmak için, söylediğim sözleri düşünün ve günah ve isyanlarınıza hatalarınızı hatırınıza getirin ve yüce Rabbimizden af dileyin.

Bu vermiş olduğum örnekler bir ibret içindir ve uyarmak içindir. İyi biliniz ki, kimseyi suçlamak için değildir.

—  Yarabbi ben bilmeyerek neler yapmışım

— Yarabbi sana sığınıyorum bundan sonra o kötü hataları yapmama izin verme.

Bana iyilikleri güzellikleri nasip et diyerek Hakka teveccüh eden yalvaran bir kalbiniz olsun ki; Allah’u Teala da o Resulullah nurunu, şefaatini gönlünüze doldursun. Yönünüz kıbleye dönsün. Gönlünüzde Hakka dönsün. Sevginizde kulluk olsun. Adınızda güzel kul ve ümmet olsun. Mekânınızda cennet olsun. İnşallah.